• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.40)
ordet - carl theodor dreyer
golden lion ve golden globe ödüllerine sahip, 1955 yılında çekilmiş, tiyatrodan uyarlanmış bir carl theodor dreyer filmi.
1925 yılında danimarka'nın bir köyünde geçen filmde çitftçilik yapan ihtiyar morten borgen ve ailesinin özelinde din-aşk-ölüm üçgeninde filizlenir film.


  1. tek derdinin sadece inançla ilgili bir şeyler söylemek olmadığını düşündüğüm film.

    henüz kapitalizmin tam anlamıyla uğramadığı kapalı bir taşra ekonomisinde toplum da kapalıdır. din bu statik toplumları düzenleyen statik kurallar bütünüdür. ikitisadi gruplaşmalar ve çatışmalar son kertede dini gurplaşmalar ve mehzep ayrılıklarıyla kendilerini gösterir.

    morten ile peter'in peter'in evindeki dialogunu hatırlayın. morten piposunu doldururken pastırma fiyatlarının arttığını söyler (ki kendisi domuz yetiştirmektedir) ve yumurta fiyatlarının düştüğünü söyler (ki peter tavuk yetiştirmektedir, esas işi terziliktir). yavaş yavaş kapitalist üretim ilişkilerine giren morten'ın dini görüşü peter'e göre daha esnektir; hayatı ve değişikliği olumlayan pozitif bir bakış açısıdır. morten'ın ürettiği pastırmanın müşterileri muhtemelen sadece kendi köyünde yaşayanlar değildir; daha büyük ve soyut bir pazara hitap etmektedir. ancak peter, terzilik mesleğinin doğası gereği köylülerine iktisadi anlamda çok daha bağımlıdır. bununla paralel olarak sosyal birlikteliğin daha yoğun yaşandığı ve çok daha katı bir dini anlayışı benimsemiştir.

    peter yine de dünyevi dürtülerden kendisi alamaz. terzi masasının üzerinde otururken dikiş diktiği sahnede karısıyla olan dialogundan anlıyoruz ki borgen çiftliğine kayınpeder olmak, meseleye pragmatist açıdan yaklaşıldığında hiç de kötü bir seçim değildir. kişisel bir maddi getirinin yanı sıra çiftliği kendi mürit sayısını arttırmak, mehzebine daha fazla adam kazandırmak amacıyla kullanmak da mümkündür. peter bu iki düşüncenin de dünyevi düşünceler olduğunun farkındadır. önce morten'i kendi inancını kabul etmesi için ikna etmeye çalışır ancak başarısız olur ve kızını çiftliğe gelin olarak vermez. ne var ki peter'in düşünceleri inger'in ölümünden bir süre sonra 180 derece değişir. görünürdeki sebep dini bir keşiftir ancak bence peter'in bu "keşfi" inger'in ölümünden sonra bulması biraz şüphelidir. inger'in yokluğunda kızının çiftlikte çok daha büyük bir etkiye sahip olacağı gerçeği, peter'in bilinçaltının bu keşfi yapmasında etkili olmuştur. bunun yanında morten daha en başından peter'in kızı ile oğlu arasındaki ilişkin kendiliğinde yoluna gireceğinden emindir. sanıyorum ki emin olduğu şey, ekonomik gidişatın makul bir süre daha kendi lehine ve peter'in aleyhine doğru gelişeceğidir. ve peter eninde sonunra bu çıplak gerçeğin karşısında duramayacaktır.

    din, dünyevi amaçların gerçekleştirilmesi için bir kılıf olarak kullanılmaktadır. buna bir başka örnek, johannes sarsıcı bir kişi, hatta mesih olması için morten'in "çok" dua etmiş olmasıdır. johannes gerçekten mesih olmuştur; mesih olduğunu iddia ederek ortada dolaşmaktadır ancak ona ilk inanmayan kişi babasıdır. babasının "çok" dua ederken muhtemelen aklından geçen, johannes'in yüksek rütbeli bir rahip falan olmasıdır.

    bir başka örnek rahip ile doktor arasında geçen "mucize" dialogudur. her gün bir mucize olsa insanları dine çağırmak için bir rahibe ihtiyaç olur muydu? kitaplarda yazıyor olmasına rağmen mucizelere ilk inanmayan kişi rahibin kendisidir. aynı rahip, johannes inger'i diriltmek amacıyla büyük sözler söylemeye başladığında onu engellemeye çalışan tek kişidir. johannes'in en ufak başarılı olma ihtimali, rahip için büyük külfettir.

    sanıyorum bu yaklaşıma ilişkin daha fazla örneği filmde bulmak mümkün. johannes ise tüm bu insanların yanında "katışıksız iman" olarak parlıyor. dini duygularını neredeyse odasından hiç çıkmadan kendi içinde ve en üst düzeyde yaşayabilen johannes, dinin tekil insan varoluşunun gizemlerine ilişkin aşkın ve samimi bir cevap gayreti olabileceğinin altını çiziyor. evet, kabul etmek gerekir ki tanrı, varoluşumuza ilişkin yanlışlanamayan bir ihtimaldir. ancak tanrı'nın bu yönüyle ilgilenen pek azdır. insanların genelde dini bir inanca sahip olmasının nedeni dinin toplumsal işlevidir ve johannes'in saf imanının yarattığı tezat, dinin gerçek işlevini yani toplumsal işlevini gözlerimizin önüne seriyor.

    ve filmin son sahnesinde imanı bulmuş görünen mikkel, daha baştan hataya düşüyor: senin inancını buldum, diyor inger'e, ve bizim hayatımız esas şimdi başlıyor. ama inanç johannes gibi bir meczup olmayı gerektiriyorsa, hayatı nasıl yaşayacağız? film inger'in şüpheli ses tonuyla sonlanıyor: hayat?